Deniz Harekâtı

Savaşın Başlaması

Yukarıda sözü geçen Garden planının eylemine 19 Şubat saat 10'da başlandı. Saldırı amacı ilkin boğazın girişini koruyan Anadolu yakasındaki Kumkale ile Orhaniye'de, Rumeli yakasında Ertuğrul ile Seddülbahir'deki tabyaları yok etmekti. İkisi Fransız, dördü İngiliz olmak üzere altı zırhlı bu işi başarmak için görevlendirilmişti. Bu gemiler 12.000 ile 10.000 metreden bataryalar üzerine ateşe başladılar. Türk bataryaları menzillerinin kısalığından susmak zorunda kaldılar. Saat 12'den sonra zırhlılar kıyılara yaklaşarak 7000 metreden ateş etmeye koyuldular. Bataryalardan yine cevap yok. Bunun üzerine gemiler biraz daha yaklaşarak 5000 metreden ateş etmeye başlayınca bataryalar da karşıt ateşe geçtiler. Ateş şiddetliydi. İki gemi isabet aldı. Amiral Garden saat 17,30 da geri çekilme emri verdi. Dış bataryaları bir günde tahrip etmek ümidi bu suretle suya düşmüş oluyordu. Ertesi gün başlayan fena hava şartları saldırıyı 25 Şubat'a kadar geciktirdi.

Bombardımana Devam

25 Şubat'ta dış bataryalar üzerine yarıda kalmış olan saldırıya tekrar başlandı. Bu kez saldırıya 12 savaş gemisi katıldı. Bataryalar top menzillerinin elverişsizliği alanına giren gemilere güçlü bir karşılık verdiler, ikisine önemli isabetler kaydetmeye muvaffak oldular. Ne var ki, bu yüzer kaleleri yürüyüşlerinden alıkoyacak olanaklara sahip bulunmuyorlardı. 25 Şubat'tan beri artık susmak zorunda bırakılmışlardı. Düşman başarısının sonuçlarını anlamak için tabyalara deniz erleri çıkarmış ve henüz kullanılabilecek gibi görünen bir iki topu tahrip ettirmişlerdi. Dış bataryaların susturulması işi bu suretle sona ermiş bulunuyordu.

26 Şubat'ı izleyen günlerde ve havanın elverişliliği ölçüsünde saldırı planının ikinci ve üçüncü bölümlerine yani iç bataryaların tahrip edilmesine girişildi. Amaç, Dardanos ve Erenköy tabyalarım savaş dışı etmek için Boğazın içine girmekti. Savaş gemileri ateş ederken mayın tarama gemileri de kendilerine yol açacaktı. Planın bu bölümünün eylemini sağlamada hesapta olmayan engellerle karşılaşıldı. Kıyılarda yerleştirilmiş gizli ve hareketli sahra bataryalarıyla Dardanos Tabyası'nın topçuları yapılacak işi güçleştiriyorlardı. Devamlı olarak yer değiştiren mayın tarama gemilerine nefes aldırmıyorlardı. Zırhlılara isabetler oluyordu. Sahra bataryaları düşmanın moralini bozuyordu. Böyle olduğu halde düşman sistemli bir şekilde Boğazı tırmanmada direniyordu. Kaydedilen başarılar umulanlara yaklaşık olmadığı halde Amiral Garden, 2 Mart'ta Churchill'e çektiği bir telgrafta Mart ortalarında İstanbul'a ulaşacağı ümidinde olduğunu bildiriyordu. Churchill yardımcılarından bazıları bu ümide katılmıyorlardı. Amiral Jackson hâlâ kara ordusu tarafından desteklenmeden filonun girişiminde başarı olanağı göremiyordu. 11 Mart'ta Churchill, Garden'in bu konudaki düşüncesini bir kez daha sordu. Gelen cevap filonun Marmara'ya girmesi üzerine, geri güvenliğinin korunması için kara kuvvetlerine kesin olarak ihtiyaç bulunduğu merkezindeydi. Fakat ortada hemen gönderilecek kara kuvveti de bulunmadığı gibi Gelibolu'ya bir çıkartma planı da hazırlanmamıştı. Hemen kara kuvvetinin tedarikine girişildi. Bu kuvvete General Hamilton komutan atandı ve Çanakkale'ye gönderildi. Amiral Garden'in ordusuz bir komutana ihtiyacı yoktu. Edindiği bilgilere göre Türklere Almanya'dan mühimmat gönderilmesi ihtimali de vardı. Bu arada Alman ve Avusturya denizaltıları işe karışabilirdi. Buna vakit bırakmamak gerekti. Kaldı ki planın iç bataryaların susturulması ile mayınların toplanmasından ibaret olan ikinci kısmının tamamlanmış olduğuna dair de kanaati vardı. 15 Mart'ta son saldırı için kararını verdi. Saldırı 17 ve 18 Mart'ta yapılacak yani Boğaz geçilecek, "Ver elini İstanbul!" denilecekti. Ne var ki, vermiş olduğu karardan bir gün sonra Garden yorgunluktan, sinirden ve uykusuzluktan güçsüz düşmüştü. Doktorunun tavsiyesi İstanbul'dan vazgeçerek Londra'ya dönmesi merkezindeydi. Bu suretle Amiral hazırlamış olduğu planın trajedi ile sonuçlanacak son perdesini görmekten kurtulacaktı. 17 Mart'ta yerine Kurmay Başkanlığı yapmakta olan Vis Amiral de Roebeck atandı.

İstanbul’un Savunma Tedbirleri

Üçlü Uzlaşma Devletleri savaş gemilerinin Çanakkale Boğazı'nı geçme girişiminin Osmanlı Genelkurmayı’nı kuşkuya düşürmesi normaldi. Kaldı ki bu girişime paralel olarak Kuşlarında Karadeniz Boğazı'na bir saldırıda bulunmaları olasılığı da büsbütün ortadan kalkmış değildi. Bu durum göz önünde tutularak Boğazların ve İstanbul'un savunulması için şu askersel tedbirlerin alınması gerekli görülmüştü: Çanakkale Boğazı ile İstanbul doğrultusunu savunmak görevi Liman von Sanders komutasında bulunan I. Ordu'ya verilmişti. Bu ordudan 3. Kolordu Gelibolu Yarımadası'na, 15. Kolordu Çanakkale'nin Anadolu kıyılarına, 6. Kolordu da Yeşilköy bölgesine yerleştirilmişti. Karadeniz Boğazı'nın savunması ile Vehip Paşa'nın komutasında bulunan 2. Ordu'ya verilmiş bulunuyordu. Boğazların savunması ile görevli kuvvetlerin tümü, 200.000 kadardı.

İstanbul Halkının Durumu

Ocak ayından bu yana uzlaşmacı devletler donanmalarının Çanakkale yi geçmeye hazırlandıkları İstanbul'da öğrenilmişti. Sıkı yönetim ve sansürün varlığı nedeniyle devamlı bombardımanlarla sonuçlarının ayrıntıları bilinmemekteydi. Aynı nedenlerle yukarıda sözü edilen savunma tedbirleride halkın bilgisi dışındaydı. Şu da var ki, halkın ayrıntılı bilgilere ihtiyacı yoktu. Durumun görüntüsünden kuşkuluydu. Kafkasya savaşının yenilgileri, Kanal üzerine yapılan saldırıların başarısızlıkla sonuçlandığı haberleri artık saklanamaz olmuştu. Düşmanların Çanakkale Boğazı'nı geçmeleri gerçekleştiği takdirde Bulgarların ve onları izleyerek, Yunanlılar ile Romanyalıların Osmanlılara karşı savaşa girecekleri kestiriliyordu, İngilizlerin Dicle ve Fırat bölgesine doğru yürüyecekleri söylentileri de dolaşmaktaydı.

Halkı yıldıran bir etkende savaşın yıkıcı etkisinin ağırlığının duyulmaya başlanmasıydı. Osmanlı ordusunda sağlık olgusunun önemsenmemesinin kural geçerliliğini kazanması yüzünden, tifüs ve dizanteri gibi hastalıklarda düşman kurşunlarından daha öldürücü bir güç kazanmışlardı. Boğazların kapalılığı İstanbul'un her çeşit ihtiyaçlarının karşılanmasını güçleştirdiği için kıtlık ve açlık başlamıştı. Hükümetin bu gibi durumlarda ticaret mallarına el koymasıda mal darlığına yol açan ayrı bir sorun olmuştu. Bu durumda halk genel olarak uzlaşma devletleri donanmalarının Boğazı geçip İstanbul önlerine gelebileceği kanısındaydı.

Başkentin Eskişehir’e Göç Etmesi

Bu kanıya hükümetin sorumlu kişileri de özellikle Şubat ayından sonra katılmaya başladılar. Enver Paşa'nın dışında kalanlar Çanakkale'nin düşman filolarının gün geçtikçe gücünü artıran bombardımanına karşı direnecek düzeyde olmadığını kabul etmekteydiler. Mebuslar Meclisi Başkanı Halil (Menteşe) Bey de 1 Mart tarihli demecinde, düşman zırhlılarının Boğazı geçebilecekleri olanağını kabul ediyordu. Böyle bir olanağın gerçekleşmesi İstanbul' un savunmasını güçleştireceğinden hükümetçe birtakım tedbirler alınmasını gerektirdi. Alınan tedbirler arasında İstanbul Valiliği emrine özel bir ödenek ayrılması, bir İngiliz kumpanyasına ait olan telefon şirketine el konulması, telefon yönetimini sağlamak üzere yabancı telefon memurlarının yerini alacak 2000 telefoncunun dost Macaristan'dan getirilmesi, Padişah'ı, beraberindekileri ve Hassa Hazinesi'ni kor diplomatik üyeleriyle Eskişehir'e götürmek üzere trenler hazırlatılması gibi tedbirler göze çarpmaktaydı.

İngiliz ve Fransız savaş gemilerinin İstanbul önlerine gelmeleri, başkentin Eskişehir'e taşınması olasılıkları, İstanbul'daki elçiler arasında da heyecan yaratmaktan uzak kalmamıştı. Amerikan Elçisi H. Morgenthau hatıratında söz konusu gemilerin Boğazı geçerek İstanbul önlerine gelebileceklerine kordiplomatik üyelerinin kesin olarak inandıklarını yazmaktadır. Hatta Alman Elçisi'nin eşyalarından bir bölümünün, İran Elçisi'nin de arşivinin Amerikan Elçiliği'nde korunması için kendisine başvurduklarım da anlatmaktadır. Amerikan Elçisi bundan başka Türklerin İstanbul'u düşmanlarına bırakmaktansa taş taş üstünde bırakmayacak biçimde yakıp yıkmaya kararlı olduklarını, Hıris-tiyanları katliama uğratacaklarını yazdıktan birkaç sahife sonra, yazdıklarına kendisi de inanmamış olmalı ki, şunları eklemiştir: "Şu da var ki, İstanbul'un büyük çoğunluğu memleketi yöneten siyasal gangısterlerin kontrolünden kurtaracak olan uzlaşmacı devletler filolarının saldırısının başarısı için belki de dua ediyordu". 

İstanbul, yerlisi yabancısı ile bu korkulu rüyayı yaşarken uzlaşma devletleri filoları Çanakkale Boğazı'nı geçmek için son şanslarını denemeye karar verdiler.

18 Mart Saldırısı

Saldırının yüksek komutası de Robeck'e verilmişti. De Robeck bir gün önce görevinden çekilmiş olan Amiral Garden'in planını uygulayacaktı. 

Plan sade idi:

Amaç Boğazın iki kıyısındaki bataryaların susturulması, torpillerin ayıklanması, bu suretle açılacak yoldan filonun Boğazı geçmesine olanak sağlanmasından ibaretti. De Robeck bu planı başarıyla gerçekleştirmek için savaş gemilerini üç kümede savaş düzenine getirmiş bulunuyordu.

Birinci kümede Queen Elizabeth, Agamemnon, Lord Nelson ve İnflexible bulunuyordu. Bunlar, güneye doğru sıralanmışlardı. Bu üç savaş gemisinin sahra bataryalarına karşı güvenlikleri kuzey kanatta Prince George ve güney kanatta Triumph tarafından sağlanacaktı.

İkinci küme Amiral Guepratte komutasında şu dört Fransız zırhlısından kurulmuştu: Suffren, Bouvet, Goulois ve Charlemag-ne. ilk ikisini Boğazın Anadolu kıyılarını, diğer ikisi de Rumeli kıyılarını döveceklerdi.

Üçüncü küme, Irresistable, Albian, Vengeance, Swiftsure ve Magestic yedekte bırakılmışlardı. Üçüncü küme gemiler sırası gelince ikinci kümenin yerini alacaklardı. Son olarak Cormvallis, Canapus, Dorthmouth ve Dublin kurvazörleri geliyordu. Bunlardan ilk ikisinin görevi mayın taramak, diğer ikisinin de aşırma atış yapmak suretiyle sahra bataryalarını arkadan vurmaktı.

Dünyada topraklarında güneşin batmadığı iki büyük imparatorluğun meydana getirdiği bu kudretli ve haşmetli savaş gücüne insan gücü ile karşı gelinemeyeceği konusunda İngiliz ve Fransız denizcilerinde genel bir kanı doğmuştu. 18 Mart saat 10:58'de yukarıda işaret edilen savaş düzenini almış olan armada da ilk bombardıman için şu surette görev bölümü yapılmıştı:

Queen Elizabeth, Anadolu yakasında bulunan Hamidiye I ve Çimenlik tabyalarını, Agamemnon, Lord Nelson ve Inflexible ise Boğazın Rumeli yakasındaki Yıldız, Mecidiye, Hamidiye II ve Namazgah tabyalarını ateş altına alacaklardı467. Düşman armadası büyük saldırışa geçeceği sırada Türk bölgesi savunma karargahında durum şöyleydi: Karargah Komutanı Albay Cevat, 18 Mart, tan önce Bozcaada'da düşman savaş gemilerinin toplanmakta olduğunu haber almıştı. 18 Mart sabahı da bir araştırıcı uçağımız Bozcaada'da büyük bir kaynaşma olduğunun haberini getirmişti. Ne var ki, komutanlık bu haberleri büyük bir saldırının ilk işaretleri olarak kabul etmedi. O kadar etmedi ki, Komutan Albay Cevat, 18 Mart sabahı karargahtan ayrılıp Kirte'deki birlikleri teftişe gitmiş ve ancak 16:30'da karargaha dönebilmişti. Bu nedenle savaşı Kurmay Binbaşı Selahattin Adil (Paşa) yönetmişti. Savaş sırasında yanında bulunmuş olan yardımcıları Kurmay Kolağası Osman Zati ile Yüzbaşı Hamdi'dir468. Bu kısa açıklama da göstermektedir ki, 18 Mart saldırısı bir baskın biçiminde başlamıştır. Bununla beraber Türk savunucuları ne armadanın kudret ve haşmetinden ne de baskınla başlayan saldırıdan kuşkulanmamışlardı. Savaşın başlayacağı sırada Bölge Savunma Karargahı'nda konuk olarak bulunan Sedat (Paşa) duygularını şöyle anlatmaktadır:

"Hepimizde bir heyecan vardı. Görevden sorumlu olanlarla benim gibi rastlantı olarak bu deniz savaşını görmek için fırsat bulanlar için bu heyecan kuşku yok ki farklıdır. Duygularım şöyleydi: Sanki çok sevinçli ve önceden müjdelenmiş bir sonucu beklerken duyulan heyecanları yaşadım".

Saldırı

Yukarıda işaret edilen birinci küme ile kendilerine hedef olarak gösterilmiş olan tabyaları arasında düello saat 11:15'de başlıyor. Queen Elizabeth, ağır toplarıyla uzak mesafeden ilkin Çimenlik'e sonra Çanakkale şehrine, daha sonra da Hamidiye Tabyası'na ateş ediyor. Çimenlik'e iki isabet oluyor. Çanakkale'de yangın çıkıyor. Hamidiye'de yıkıntı meydana geliyor.

Saat 11:35'te Lord Nelson, Rumeli yakasındaki Hamidiye II Tabyası'na; Prince George ve Triumph, Mesudiye, Yıldız ve Dardonos tabyalarına ateş açıyorlar. Fakat zırhlıların büyük şikayeti bu tabyalardan olmaktan çok, görünmeyen ve göründüğü anda hızla yer değiştiren sahra bataryalarındandı.

12:30'da Amiral de Robeck Fransız gemilerinden kurulmuş olan ikinci küme gemilerine kıyılara yaklaşarak, yakın mesafeden bombardımanı sürdürmeleri emrini veriyor. Bunlar Erenköy hizasında duran İngiliz gemileri arasından geçerek kıyıya 400 metre kadar yaklaşıyorlar. Bütün ağır toplarıyla Rumeli yakasında Kilitbahir ile Mesudiye tabyaları, Anadolu yakasında da Dardanos ile Beyaztepe mevkilerini ateşe tutuyorlar. Büyük Armada Boğazın en dar yeri olan Kilitbahir ile Çanakkale arasına yönelmişti. Buraya gelmeden önce birkaç gemi feda edileceği de hesaba katılmıştı. Bu kayıpları karşılıksız olmayacaktı. Boğaz geçilip İstanbul alınmakla, Türkiye ile müttefiklerinin bağlantısı kesilecekti, çember içine alınan Avusturya ile Almanya da pes demek zorunda kalacaklardı. Sözün kısası savaşın sonu muhteşem armadanın birkaç kilometre daha ilerlemesine bağlı kalmıştı. Tarihsel Fransız cesareti ile İngiliz soğukkanlılığı Türk'ün alçak gönüllü kahramanlığı karşısında bu daracık yerde bir sınav verecekti. Deniz savaşının en bunalımlı anı iki taraf için de gelip çatmıştı. Dünya bu olaya kadar Türkleri fetihler savaşlarında tanımıştı. Yurt savunmasında ise güçlerinin neye yettiğini ilk kez hecelemeye başlayacaklardı.

Tabiat Türklerle beraberdi. Güneş, yüzen çelik kalelere hedeflerini göstermemek için gemi bacalarından ve top ateşlerinden meydana gelen duman perdesi arkasına çekilmişti. Kıyılar boyunca sıralanmış olan obüs bataryalarını düşman gözünden saklıyordu. Türk Savunma Komutanlığı düşman zırhlılarının merkez bataryalarına 14 kilometre kadar yaklaşması üzerine bu bataryalar tarafından da ateş emri verildi. Türklerin ağır toplarıyla obüslerinin ateşi düşman üzerine şaşırtıcı bir etki yapmaktaydı. Kaptan köprüsünden isabet alan Inflexible'de yangın çıkmıştı. Alevlerin yaralıların bulunduğu yere ulaşması olasılığı baş gösterince gemiye geri dönme emri verildi. Bouvet'de de almış olduğu isabetten dolayı yangın başlamıştı. Geminin toplarının yarısı kullanılmaz duruma gelmişti. Bir çeyrek saatte 14 isabet alan Suffren hemen hemen savaş dışı edilmişti. Ne var ki, bu arada da Çanakkale'de başlamış olan yangın genişlemiş, Dardanos, Namazgah ve Hamidiye bataryaları, Fransız gemilerinin ateşi karşısında susmuştu. Deniz ile kara arasındaki büyük düelloda taraflar ağır yaralar almışlardı. Fakat henüz yere düşen yoktu.

Fransız gemilerinin yıprandığını gören de Robeck geri dönmelerini ve üçüncü küme gemileri ile yedeklere onların yerini almaları emrini veriyor. Saat 13:34. Ne varki, Boğazdan çıkmak girmek kadar kolay değildi. Bouvet dönüş manevrası yaparken bir mayına çarparak bir buçuk dakikada 700 kadar mevcudu ile sulara gömülüyor. 5 subayla 51 er ancak kurtarılıyor. Bu kurtarma işine girişmiş olan Gaulois zırhlısıda iki ağır top mermisi ile yaralanıp su almaya başlayınca diğer iki Fransız gemisinin yardımı ile savaş yerini terk ediyor. Fransızlar, tümden yok olmamak için savaş yerinden çekilmek zorundadır. Ve şimdi Türklerle İngilizler karşı karşıya geliyorlar.

Bouvet'in batması Galois'in yaralanması ve tüm Fransız gemilerinin geri çekilmesi Türklerin moralini yükseltiyor. Saat ikiden sonra savaş 6 İngiliz zırhlısı ile bataryalar arasında tekrar başlıyor. Bir aralık Dardanos Bataryasının susması Türk Komuta Karargahı'nda kuşku yaratıyor. Bu suskunluğun Batarya Komutanı Hasan ve gözetleme subayı Mersuf efendilerin şehit olmaları nedeniyle olduğunun anlaşılmasıyla alınan tedbirler sayesinde Dardanos 10 dakika sonra yeniden ateşe başlıyor.

15:15'te Irresistable zırhlısı Beyaz Tepe hizasında bir torpilo çarparak yan yatmaya başlıyor. Makinaları su ile boğulmuştur. Hareket edemiyor. Ocean zırıhlısı imdadına koşuyor. Onu geriye çekmek istiyor. Fakat akıntı iki gemiyi Anadolu kıyısına doğru sürüklüyor. Ocean da Bouvet'in batmakta olduğu yerde bir mayına çarpıyor, iki yaralı gemi Türk topçusunun ateşi altında. Gemiler boşaltılarak kendi hallerine bırakılıyor. Bu gemiler Çanakkale Savaşı'nın son kılavuzları oluyor. Amiral de Robeck saat 17'de muhteşem armadadan geri kalan zırhlılara dönüş emrini veriyor. Çanakkale maçının denizde oynayan ilk yarısı Ingiliz-Fransız karmasının yenilgisi ve Türklerin yenmesi ile son buluyor. Muhteşem armada kalıntısının geri çekilişini kıyıda izleyen Mehmetçikler heyecandan ortaya fırlayıp "yuha! yuha!" diye bağırıyorlardı.

İki Tarafın Kaybı

18 Mart'ta Boğazı geçmek için 12 büyük zırhlı savaşa katılmıştı. Diğer gemilerden her biri de az çok isabet almıştı. Osmanlı kaybına gelince: Bataryalardan hepsi isabet almıştı. Boğazın girişindekiler susturulmuştu. İç bataryalardan da çok veya az yaralananlar olmuştu. 176 toptan 8'i kullanılamayacak duruma gelmişti, insan kaybı 40 ölü ve 74 yaralıdan ibaretti. Yaralılarıma 18'i Alman'dı.

İki tarafında sahip bulundukları savaş güçlerine göre kayıplar önemli sayılamazdı, İngiliz ve Fransız İmparatorlukları engin servet kaynaklarına sahiptiler. Batan ve yaralanan gemilerinin yerlerine kolaylıkla başkalarını koyabilirlerdi. Ne var ki, bu iki devletin moral kayıpları hiçbir suretle giderilemeyecek kadar ağırdı. Aşağıdaki satırlar bu moral çöküntünün üzerine yeterince fikir verecek niteliktedir:

"Türklerin Avrupa'daki günlerinin sayılı olduğu herkesçe bilinmekteydi. Ne var ki, bu işin pek güçlükle vukuua geleceğini ve Türklerin insanüstü bir kahramanlık ve fedakarlık göstereceklerini de kimse inkar edemezdi. Çanakkale'de iki İngiliz ve bir Fransız zırhlısının batırıldığını ve birçoklarının da mermi vuruşlarıyla yaralandıklarını 19 Mart sabahı okuduğumuz zaman herkes yıldırımla vurulmuşa döndü".

Yıldırımla vurulmuşa dönenler arasında gururu en çok kırılan İngilizlerdi. Yüzyıllardır yenilmez diye ün kazanan denizlerin egemen gücünü temsil eden muhteşem armadalarının ününe gölge düşmüştü.

Türklerin uğradığı nesnel kayıplara karşılık moral kazançları büyüktü. Aylardan beri İstanbul'da kuşku içinde yaşayan Türkler için Çanakkale deniz zaferi, kurtuluş anlamını taşıyordu. Türklerin İngiliz donanması için kökleşmiş bir hayranlığı vardı. Bu donanmayı, yüz gerisi dönmeye zorlamanın büyük heyecanını duymaları doğaldı. 18 Mart akşamı İstanbul ve zafer haberinin ulaştığı bütün Türk şehirlerinde, kasabalarında ve köylerinde evler bayraklarla süslenmiş, aydınlatılmış ve şenlik yapılmıştı.   Çanakkale   deniz  zaferinin  dünyada  mevcut  diğer Müslüman ülkelerinde de etkisi görüldü. Sömürge yaşamı süren Müslüman ve hatta Müslüman olmayan halklarda bu zaferi kendi kurtuluşları için değerli bir örnek gibi kabul eder oldular.

Çanakkale deniz yenilgisinin altında kalmak istemeyen ve olumsuz etkisini her ne bahasına olursa olsun silmek isteyen uzlaşma devletleri, talihlerini bu kez de İstanbul'u almak için kara yolundan giderek denemeye karar verdiler. Bu yolun Gelibolu Yarımadası'ndan geçtiğini düşündüler ve kara ordularını oraya çıkartmakla ilgili işe giriştiler.

---

Kaynak

Osmanlı Tarihi, IX. Cilt, İkinci Meşrutiyet ve Birinci Dünya Savaşı (1908-1918), Ord. Prof. Enver Ziya Karal, 429-518 ss. 
Çanakkale 1915 CD-ROM