Savaş Öncesi

Koşullar
Uzlaşma Devletleri Çanakkale'ye denizden saldırıya girişecekleri sırada Osmanlı İmparatorluğu'nun durumu onlar açısından böyle bir saldırı için elverişli görüntüdeydi. Osmanlıların Sarıkamış üzerine yaptıkları büyük saldırı bozgunla sonuçlanmıştı. Mısır'ı İngilizlerden kurtarmak amacıyla giriştikleri kanal hareketleri umulanı getirmemişti. Bu arada Balkan devletlerinden Bulgaristan, Romanya ve Yunanistan’la Dünya Savaşı'nın başlamasından beri bir antlaşmaya varılması için sürüp gelen siyasal görüşmelerden de olumlu bir sonuç alınamamıştı. Bulgarların çekingen davranışı Almanya ile Türkiye arasında direkt bir bağlantının kurulmasını engellediğinden, Osmanlı ordusunun yoksun bulunduğu modern savaş gereçleri ile donatılması da gecikmekteydi.

Bu durum Uzlaşma Devletleri'nin Osmanlılara karşı bir saldırıya geçmelerine elverişli gibi görünmekteydi. Ne var ki, aralarında bu maksatla hazırlanmış ortak bir hareket alanları yoktu. Savaş sonucunun batı cephesinde ve kısa bir zamanda alınacağına inanılmaktaydı. Üstelik İngiltere'nin büyük bir kara ordusu kurmak için giriştiği hazırlıklar da tamamlanmış değildi. Çanakkale üzerine bir saldırı için ilgililer arasında kesin bir antlaşmaya henüz varılamamıştı.

Çanakkale’ye Saldırı Fikri

Çanakkale'ye saldırı fikrinin bir Rus sorunu ile bir olup-bitti olarak ortaya çıktığı görülmektedir. Sarıkamış saldırısının Osmanlıların çıkarına geliştiği bir sırada Rus Orduları Başkomutanı Grandük Nicolas, İngiliz Harbiye Nazırı Kitchner'dan Osmanlı kuvvetlerinden bir kısmının Kafkas Cephesi'nden uzaklaştırılmasını sağlayacak bir kara veya deniz gösterisinin yapılmasının mümkün olup olmadığını sormuştur (Aralık sonları 1914). Grandük böyle bir gösteri için Çanakkale'den söz etmemişti. Grandük'ün sorusu Londra'ya ulaştığı sırada, Çanakkale seferi düşüncesi çoktan doğmuş bulunuyordu. Tartışılan yanı, yapılacak seferin yalnız savaş gemileriyle mi, yoksa aynı zamanda bunların kara kuvvetleri tarafından desteklenmesi suretiyle mi yapılacağıydı. 1807'de İngiltere'nin Akdeniz filosu Amiral Dük Worthe'un komutasında Çanakkale Boğazı'nı geçip, İstanbul önlerine gelmeye muvaffak olmuştu. Ne var ki, bir kara kuvveti tarafından desteklenmediği için Osmanlı İmparatorluğu'nu barışa zorlamaktan ibaret olan amacını gerçekleştiremeden dönmüştü. 1908'de İngiltere İmparatorluğu Ulusal Savunma Konseyi, Boğazların yalnız savaş gemileriyle aşılması konusunu etüd etmiş ve XIX. yüzyıl başlarında Lord Nelson'un bu konuda öne sürmüş olduğu bir fikre saplanıp kalmıştı. Nelson, "Bir kara kuvveti tarafından desteklenmeden istihkamlara saldıran gemici delidir" demişti. Fakat Birinci Dünya Savaşı başladığı sırada İngiltere'de Nelson'un düşüncesini paylaşmayan bir insan yetişmiş bulunuyordu: Churchill.

Churchill ve Çanakkale

Churchill'in düşüncesini Dünya Savaşı'ndan bir kaç yıl önce Londra’yı ziyaret etmiş ve onunla görüşmüş olan Enver Paşa şöyle anlatmaktadır: "Londra'da bulunduğum sırada Churchill ile bir dünya savaşı çıkması durumunu tartıştım. Böyle bir savaşta Türkiye'nin ne yapacağını bana sordu. Ve arkasından da şunu dedi: Eğer Türkiye Almanya tarafını tutarsa İngiliz filosu Çanakkale Boğazı'nı zorlayıp geçecek ve İstanbul'u alacaktır"

Churchill’in Çanakkale seferi ile ilgili çalışmaları İngiltere'nin Osmanlı Imparatorluğu'na savaş açmasından önce başlar. Churchill 1 Eylül 1914'te İngiliz filosunun Çanakkale'yi zorlamasına ve Yunanistan'ın Gelibolu'ya asker çıkarması esasına dayanan bir tasarı hazırlar. Fakat Bulgarlardan kuşkulanan Yunanistan, tarafsızlığından ayrılıp İngiltere'ye yanaşmadığı için bu tasarı suya düşer. İngiltere'nin Osmanlı Imparatorluğu'na savaş açmasından sonra Churchill, 25 Kasım'da Mısır'ın en etkili biçimde savunulmasının Gelibolu'ya saldırmakla mümkün olduğu yolundaki düşüncesini savaş komitesine de açıklar. Düşüncesi, böyle bir girişim çok kuvvete ihtiyaç göstereceği için iltifat görmez.

Yukarıda sözü edilen Rus orduları Başkomutanının Osmanlı İmparatorluğu'nun herhangi bir yerinde bir gösteri yapılması isteğinin Londra'ya varması üzerine (31 Aralık) Churchill'in Baş-vekil'e sunduğu bir raporda "Savaşın duyurulmasından beri Gelibolu'ya saldırılmasını istemekte idim"461 demektedir. Bu kez Lloyd George ile Savaş Komitesi Genel Sekreteri Hanway, Harbiye Nazırı Kitchner ve Lord Fisher de Churchill'in fikrine katılmışlardır. Şu şartla ki kara kuvvetleri sağlanamadığı takdirde Çanakkale Boğazı sadece savaş gemileriyle zorlanacaktır. Bu suretle Rusya'nın "gösteri" isteği de yerine getirilmiş olacaktır.

3 Ocak'ta Churchill, Çanakkale'yi abluka altında bulunduran Amiral Garden'den Boğazın yalnız denizden zorlanmasını mümkün görüp görmediğini sorar. Sorusuna bu iş için eski savaş gemilerinin kullanılacağını ve sağlanacak sonuçların, uğranılacak kayıpları haklı göstereceğini de ekler. 5 Ocak'ta Amiral Garden'in cevabı gelir: Bir baskınla Çanakkale Boğazı'nın zorlanabileceğini sanmadığını fakat esaslı bir plana dayandırılarak sayısı kabarık gemilerle bunun yapılabileceğini bildirir. Bu cevap savaş komitesi üyelerini tatmin eder. Bu suretle Churchill'in Çanakkale seferi ile ilgili ilk hazırlıkları başarı ile sonuçlanır. Bundan sonra 20 Ocak'a kadar sürecek bir zaman içinde sefer planı hazırlıklarına geçilir. Bu sırada sefere Fransa'nın da katılması sağlanır. Rusya aşağıda görülebileceği gibi esnek bir durum alır.

Garden’in Planı

Çanakkale'yi geçme planı Amiral Garden tarafından hazırlanmış ve 13 Ocak'ta Savaş Konseyi tarafından onaylanmıştı. Plan önemli deniz kuvvetlerinin kullanılmasını öngörmekteydi. 12 zırhlı, 3 savaş kruvazörü, 3 hafif kruvazör, 12 destroyer, 6 deniz uçağı, 12 torpil tarayıcı gemisi ve daha birçok başka çeşit gemiler.

Plana göre ilkin Boğaz'ın girişini savunan dış bataryalar uzun mesafeden bir ateşle tahrik edilecekti. Dış bataryaların ikisi Boğazın Anadolu yakasında bulunan Orhaniye ile Kumkale'den, diğer ikisi de Rumeli yakasındaki Ertuğrul ile Seddülbahir'den ibaretti. Boğazın bunlar arasındaki genişliği 4 kilometre kadardı. Bundan sonra Boğaza girilerek Anadolu yakasında Kepez, Rumeli Kilitbahir'e kadar olan ve merkez savunma sistemi denilen tahkimatla bataryalar bombardıman edilerek tahrip edilecekti. Bu iş de son bulunca, Çanakkale ile Nağra arasındaki savunma sisteminin son kısmı ateş altına alınarak zararsız duruma getirilecek ve Marmara'ya girilerek istanbul yolu tutulacaktı. Bu bombardıman aşamalarından her birinde savaş gemileri yol almaya başlamadan önce torpil tarlaları ayıklanmış olacaktı. Planın yürütülmesi için 15 Şubat saptanmış, başarı ümitleri de havaların iyi gitmesine; yol, cephane sağlanmasına ve Türklerin savunmada göstereceği yılgınlığa bağlanmıştı.

Savunma Sisteminin Değeri

Burada Türklerin moral gücünden söz edilmesi, İngilizlerin Çanakkale savunma sisteminde Türk toplarının yetersiz olduğunu bildiklerinden ve torpil tarlalarının da kolaylıkla ayıklanacağını hesaba katmalarından ileri geliyordu. Gerçekten de çok üstün donanma topçusunun yoğun ateşlerine karşı dış bataryaların Boğazı kapatabileceğine güvenilemezdi. Burada en uzun çapta dört adet top bulunuyordu. Bunlardan ikisi Ertuğrul, diğer ikisi de Orhaniye Tabyası'na konulmuştu. Kumkale ile Seddülbahir'deki topların değeriyse daha aşağıydı ve düşman donanmasının uzun menzilli topları ile savaşmak kudretinden yoksundu. Merkez savunma sistemindeki tabyalarda top sayısı fazla olmakla beraber en uzun menzilli top, 16.900 metreye ateş edebilmekteydi. Düşman topçusunun gücü hakkında bir Örnek vermek için İngiliz filolarının en kudretlisi olan Queen Elizabeth'in bir bordosundaki toplarla bir anda yaptığı atışta mermi ağırlığının 7442 kilograma ulaştığını, buna karşılık Türk tabyaları içinde oldukça işe yarayan Hamidiye'nin bordosundaki topların hepsinin aynı anda ateş edebildiklerinde mermi ağırlığının 800 kilogramı geçmeyeceğine işaret etmek yeterli görülebilir. Kaldıki bunlar, yabancı fabrikalarından satın alınmış olan eski sistem toplardı. Araç ve gereçleri yetersiz, mermileri azdı. Top gücü bakımından bu yetersizliği gidermek için Türk Başkumandanlığı Boğazın savunma sisteminde mayından faydalanmaya büyük önem vermiştir. Bundan ötürü mayın hatları kurulmuştu. Bunların bir kısmı sabitti. Ana mayın hatları, Çanakkale Boğazı'ın 1,5 kilometre genişliğinde bulunan en dar yerini korumak maksadıyla Soğanlıdere-Dardonos önünden başlatılmıştı. 9 mayın hattı meydana getirilmişti. Kıyılarda da bu hatları koruyacak gizli obüs bataryaları yuvalanmış bulunuyordu.

Enver Paşa ve Savunma Sistemi

Enver Paşa yalnız denizden yapılacak bir saldırı ile Çanakkale'nin geçilmesinin olanaksızlığını görmekteydi. Bu nedenle İstanbul'da halk arasında dedikoduların uyandırmış olduğu korku, kuşku ve telaşı da anlamıyordu. Ona göre, düşman büyük istihkamlar uzaktan ateş hattına alabilir, tahrip de edebilirdi. Fakat mayın tarlalarım savunan bataryaları tahrip etmek için bataryaların üzerine kadar gelmesi gerekliydi. Gelecek olan gemiler ufaksa, kolaylıkla batırılabilinirdi. Büyük savaş gemileri ise batmak korkusundan oraya kadar yaklaşamayacaklardı. Şayet düşman donanması mayın tarlalarını geçip Çanakkale şehri önünde Boğazı kıvrılarak Nağra'ya dönüp, Marmara'ya geçmeye girişirse karşısında bizim donanmamızı bulacaktı. Bizim donanmamız ufak olduğu halde büyük top cihetiyle düşmanın teker teker geçmeye mecbur olan gemilerine karşı üstündü. Düşman gemileri bu dönüş esnasında bizim gemilerimize karşı ancak 2 topla ateş edebileceği halde 5 kilometreden fazla olmayan etki menzili içinde bizim en aşağı 30 topumuz, onları karşılayabilecekti. Bu durumda en büyük dretnotlar bile batırılacaktı.

Çanakkale Deniz Seferinden Beklenenler

Enver Paşa'nın Çanakkale Boğazı'nın deniz kuvvetleriyle zorlanamayacağı hususundaki düşünçeleri, Birinci Dünya Savaşı başlarında İngiltere'de de aşağı yukarı kabul edilmişti. Fakat Churchilll'in ilkin Mısır'ın savunulması için ortaya atılan bu fikri zamanla kök tutmuş ve bunun eyleme konulup başarılmasıyla şu önemli istifadelerin sağlanabileceği İngilizlerce hayal edilmeye başlanmıştı:

İstanbul'un Ruslar tarafından ele geçirilmesi önlenerek İngiliz hakimiyetine geçecektir. Bu durumda Osmanlı Devleti toprakları ve ordusu ikiye bölünmüş olacağından barış yapmak zorunda kalacaktı. Buna yanaşmadığı takdirde de kısa zamanda savaş dışı bırakılacağına şüphe yoktu. Bu durumda Rusya ile batılı dost devletler arasında bağlantı sağlanacak, karşılıklı ekonomsal ve savaşsal yardımlaşma sağlanacaktı. Bütün bunlardan başka Dünya Savaşı'nın başlangıcından beri tarafsızlıkları ile sallantıda bulunan Bulgaristan ve Romanya, İngiltere ile Fransa'nın yanında savaşa gireceklerdi. Girince de Almanya ile Avusturya'nın etrafındaki çember tamamlanmış ve kuvvetlenmiş olacaktı. Sözün kısası "can boğazdan gelir" atasözüne uygun olarak Dünya Savaşı'nı bitirme yolu, Çanakkale Boğazı'ndan geçmekteydi.

---

Kaynak

Osmanlı Tarihi, IX. Cilt, İkinci Meşrutiyet ve Birinci Dünya Savaşı (1908-1918), Ord. Prof. Enver Ziya Karal, 429-518 ss. 
Çanakkale 1915 CD-ROM